31 Mart 2015 Salı

KİTAPLIĞIMIZIN YEPYENİ ÜYELERİ



Çok sevgili dostumun, üniversiteden bana yadigar 3 güzel insandan birinin aldığı kupam.
Senelerimin sırdaşı, canımın içi güzel dostumun, bacımın bana hediyesi battaniyem.
Ve benim kendime hediyelerim kitaplarım :)
Mental olarak kendini iyi hissetmek, hayatın dolu dolu geçmesi için çok önemli. Hayatımın son 6-7 ayını hayal kırıklıklarıyla geçirdim, denedim olmadı. Hala bir işsizim ama yeni hayallerim ve kitaplarım var. Bunlardan biri İskender Pala'nın "Efsane" si. Alalı çok oldu. İlk 50 sayfada denizcilik terimleri fazla olunca ben okumayıp kenara bıraktım. Önyargılarımdan dolayı uzun bir sürede ellemedim. Sonra dedim ki al eline ve başla bakalım. İki akşamda 180 sayfa ilerledi. Ve  en beğendim, çok beğendim. 1500'lerin efsane reisleri Barba Rossa (kızıl sakal) kardeşler ve iki genç endülüs müslümanı arasındaki hakiki aşk. Kral Fernando ve karısı Aragonlu kirli İsabella'nın katlettirdiği endülüslü müslümanlar ve yahudiler. Endülüs'ün son İslam Devleti ve ilim merkezi Gırnata Emirliğinin yok oluşu ve hepsinden kurtulmayı başaran iki çocuk, iki genç, iki ömür ve sonunda bir çift...
Oldukça maceralı, gizemli, denizaşırı bir hikayeydi. Sonlara doğru şaşırtan, gerçek mi bu hikaye yoksa efsane için yapılan bir kurgu mu?  diye düşündüren güzel bir roman.
Ben her zaman şöyle yaparım: Kitabı açarım ama tersten. En önce son sayfasını okurum. Bir vuslat mı var yoksa ayrılık mı diye. Burada ikiside vardı, ikisi de tadındaydı, en sevdiğim şekilde mutlu sonla bitti.

Şuanda da bir kişisel gelişim kitabı olan "Normal Değilim Normalden Daha İyiyim" isimli kitabı okuyorum. Genelde herkes uyuyunca, ev sakinleşince, hafif bir müzik eşliğinde... Bakalım bu kitaptan neler öğreneceğiz ???


22 Mart 2015 Pazar

VİCDANIMIZI TAZELEYELİM..

Çok sevdiğim bir dostumun tavsiyesiyle izlediğim anlamlı bir film var: Kaplumbağalar da Uçar. Bol ödüllü, ince mesajlı kürt hikayesi. Ben gerilerden gelirim bu konularda. Asosyallik gerektiren yoğun bir işi olunca insanın böyle oluyor maalesef.
Filmde anlatılmak isteneni izledikten sonra okuduğum detaylarla öğrendim, itiraf edeyim. Tecavüze uğramış küçük bir kız çocuğunun hayatını karartanlar ABD askeri değilmiş mesela.
Ben çocuklara karşı ayrı bir hassasımdır. Tabii herkes öyledir ama bende hemen gözler sulanır. En büyük acıları neden çocuklar çeker derim. Ama acı, o çocuğun ruhunda herkesten fazla büyür ve etkiler işte. Bu filmde de kolları, bacakları olmayan, mayın toplayarak para kazanıp ölümle dans eden çocukları görünce insanlığımdan utandım. Dahası aynı şey şuanda Suriye' de olurken , yokluktan ve açlıktan sıkıntı çeken çocuklar olduğunu düşününce kafaları yastığın altına gömmeli diyorum. Utanmak yeter mi? Asla.   Birşeyler yapmalı. Elinle, dilinle bunlar yetmiyorsa kalbinle bir destek vermeli. Enazından Suriye'den kaçan muhacirler için üzülebilmeli. "Araplar ülkeyi sardı" diye iğrenç bir tavırla şikayet etmemeli. Şunu anlamalıyız ki, orada sivil halka yönelik bir saldırı var. Savaş değil bu katliam. Bombayla, top tüfekle saldıran bir zalime karşı, duayla korunmaya çalışan bir halk. Kaçmayıp orada ölümü beklemek demek, intihara gitmek demek. Ayrıca güç yetmeyen beladan kaçmak da peygamberlerin sünneti. Yani ülkemiz dahil komşu ülkelere göç etmezlerse ne yapabilirler? Bu soru senin vicdanına gelsin!!!
Neyse, elden geldikçe yedirmeli, giydirmeli. Hiç biri olmuyorsa telefondan bir mesajla minik bir bağış yapılmalı. Bunların hepsi gereklilik kipiyle anlatıldı. Çünkü küçücük bir iyiliğin sana neler hissettirdiğini sende görmelisin. Bu insanlık için daha büyük adımların tabanı olacak.
Bu yazının devamı acı bir hikayeydi. Ama anlatmayacağım. Hayat bana görmemem gerekenleri gösteriyor, bilmemem gerekenleri öğretiyor malesef. Bende daha da güçleniyorum. Fakat güçlü olmak istemiyorum. Mutlu olmak ve mutlu etmek hedefim olacak herzaman. Çok şükür Mevla Teala yumuşak bir kalp vermiş bize. Merhametliyiz. Ama nolur onun taşlaşmasına izin vermeyelim.  Merhameti bir hayırla taçlandıralım. Birşey yapalım, çocuklar ve onların umutla bakan gözleri için. Dili, ırkı ne olursa olsun...

Nereden başlasak diye soran olur diye; İHH İnsani Yardım Derneği sayfasına bir göz atılabilir diyelim. Ayrıca maddi yardımının dışında farklı destekler verebileceğiniz birseyyap.com.tradresine tıklanabilir ve daha nice yardım kuruluşlarının sayfaları da incelenebilir. Ha unutmadan, evinizin çevresinde komşunuz olarak yaşayan ama sizin habersiz olduğunuz, muhtaç insanlarda olabiliyor. Belki siz bu ailelerden başlamak istersiniz. Bu konudada duyarlı olunmalı diyerek kelamımızı bitirelim. Hayırla dolu, güzel günler...


15 Mart 2015 Pazar

BİR PAZAR KLASİĞİ : P.T.T

Haftanın her günü, uzun saatler evden uzak, ayaklarının üstünde saatlerce çalışmak zorundaysan tek bir tatil gününü evde geçirmekten zevklisi olamaz...
Ama evdeyken insan dinlenemiyor,anladım. Sadece tembelleşiyor. Biricik tatil günün ille de hoşuna giden bir aktiviteyle geçirmen gerek. Saat kurmadan yatıp, alarm sesi olmadan kalkmak, pazara yakışır bir kahvaltı yapmak ve nihayetinde kendini sokağa atmak...
Bugün açık olması sebebiyle avm içindeki bir bankaya gittim. Neredeyse yanyana üç alışveriş merkezi olmasına rağmen gayet kalabalıktı Metrocity AVM. Aylak aylak yürüyen, düşünmeden dükkanlara girip çıkan, birbirinin gözlerine değil etrafa bakarak konuşan insanlara baktım banka sırası beklerken...
Sakindi herkes ama yüzeysel ve basitti de. "Zaman öldürmek" deriz ya hani zamanın kıymetini unuturuz bir an, işte öyle birşey. Kimse bir tat almıyorsa da avm ler vazgeçilmezimiz. Sitem değil tabii bu üç tanesi yanyana olsada. 6 gün çalış, 1 günde çalıştığını harca diye yerleştirilen anlayışa, içine dahil de olsam bize dayatılan bu sisteme.
Ben işlerimi bitirince eve gelip mutfağa girdim.ilkkez dereotlu poğaça yapmayı denedim. Acemi şansı fenada olmadı. Günün kalanı da pijama,terlik,telefon üçlüsüydü. O telefon değil TV diyebilirsiniz. Anne ve babalarımız için öyle olabilir ama bizim göbeğimizin bir kesildiği akıllı telefonlarımız var, şu yazıyı yazmama da vesile olan.
Yalnız yemek yapmak da insanı rahatlatan bir aktiviteymiş. Çünkü çok şükür ki şuanda mecburiyetten değil, istediğimden mutfağa giriyorum. Avm de aylak aylak gezmekten de daha yararlı görüyorum şimdilik :)
Sevdiğim bir hocam hayat sokakta, evde kalan insanlar erken ölüyor diyerek beni güldürse de, herşey yerinde ve zamanında güzel elbette. Sokaktaysa da avm içinde değil kesinlikle ;)


7 Mart 2015 Cumartesi

KADINLAR GÜNÜMÜZ...

Eveet, bu yıl da 8 Mart'a yetiştik. Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun !
Peki benim gibi merak eden yada üşenmeyip nedir bu günün aslı astarı diye bakan var mıdır?
Bu özel gün Amerika'da ölen kadın işçilerin anılmasına yönelik, kadınların kazandığı siyasal ve ekonomik hakları kutlamak için belirlenmiş. Tarihi sürece ve detaylarina girmeye gerek yok ama 1970'ler de BM tarafından 8 martta şuanki adıyla kutlanmasına karar verildiğini bilelim. Cehaletin lüzumu yok.
Tabi biz ülke olarak biraz buruk, biraz mahcup, ziyadesiyle hassas kutluyoruz bu günü. Kadına şiddeti ve kadın ölümlerini kınayarak...
Ne acı ki anlayan anlamayan herkes de ayrı bir görüşe sahip bu konuda. İnsani açıdan bakmaya gerek bile görmüyor bazıları. "Eski kadınlar nerdee, kadınlar ayrı bir havada artık. Elalemde görüyor, benimde olsun diye kocasını yiyip bitiriyor. Sonuda böyle olur işte." diyen bir adamı duydum mesela. Kendi kulaklarımla.
"Çalışmassan kocan döver de söver de. Katlanırsın mecbur." diyen kadında var. Kadın bile kadını suçlu bulabiliyor, ölümü meşru kılabiliyor kendi kafasında. Kadın yaptıklarıyla ölümü hakedebiliyor ne yazık ki !
Halbuki bir insanın yaşama hakkını elinden almak, hele ki sana gücü yetmeyen bir cana kıymak. Öldürdükten sonra uzuvlarını kesmek veya cesedini yakmak. Bir anlık öfkenin falan eseri de değil bu. Yani böyle bir katliamı azıcık dahi meşrulaştıracak tek bir sebep yok.
Burada suçlu aramaya çalışmayalım. Fikirlerimiz farklı olabilir elbette. Ama çözüm odaklı düşünelim. Kaynağı ne, çözüm ne olabilir diye bir soralım. Ekonomik sıkıntı mı, psikolojik sorunlar mı insanlarda ki bu öfkenin kaynağı? Peki neden sinirlerini kadınlardan alıyorlar? Yada öldürmek nasıl bir duygu diyerek manyakça bir sebepleri mi var ? Hiç Allah'tan ve azabından korkmuyorlar mı?  Kafamda deli sorular...
Ben bunun inandığımız gibi yaşamamamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. O nedenle yaşadığımız gibi inanır oluyoruz. Prensiplerimiz yok, hayallerimiz yok, amaçsız yaşamaya çalışıyoruz. Gücümüzü kaybediyoruz. Erkek bile olsan güçsüz olabilirsin arkadaşım bunu anla nolur! Sonunda da neye yeniliyorsa; bir insanı, bir aileyi katledebiliyor bu psikoloji.
"Kadınlar size Allah'ın emanetidir" diye buyuran Rasul'ün ümmeti, "Sizin en hayırlınız eşine en yumuşak olandır" buyuran Efendimiz'in (sallallahü aleyhi vesellem) ümmeti bunları yaşayıp yaşatan. Daha da can yakıcı değil mi bu açıdan düşününce.
Ee, eğitim şart efendim. İnanç eğitimi. Öğretimden bahsetmiyorum. Yoksa üniversite mezunu erkeklerin de şiddete ne derece meyilli olduğunu söylüyor araştırmacılar.
Yine de Kadınlar Günümüz kutlu olsun diyelim.
Emekçi kadınları anamadık ama ölüme gidenleri Rahmet ve bol duayla analım bu kadınlar gününde...