Dertleşmek güzel, karşında oturan ve dinleyen varsa. Öyle
sabırla falan değil gerektiğinde eleştirerek, kızarak, akıl vererek dinleyen
biri. Her zaman olmasa da çoğu zaman bu tavırla dinlemeye çalıştım insanları.
Sorunu dinleyip çözüm arayarak, bir çıkışın olduğuna inanarak…
Neyse şimdi bu kelamın arkasından dertlerimi anlatmayacağım.
Tespitlerimi paylaşacağım. Benim en temel sorunum insanlarla mesafelerimi
ayarlayamamam. Sanki tüm dünya bunu başarıyor da bir ben yapamıyorum gibi bir
şey. Samimiyet iyidir, güzeldir değil mi? Herşeyi tüm samimiyetiyle paylaştıkça
insan, sonra arkasını toplaması da zor oluyor. Senelerce görmediğin,
görüşmediğin insanlar vardır çocukluktan yadigar. Büyüyünce bir bulursun dersin
ki aradan onsuz geçen onca seneye yazık! Sonra bir samimiyet… Derken yine
sevdiğim bir sözü yaşarken bulursun kendini “fazla aşk, tez ayrılık getirir” Beraber
yer içerken bir kızarsın, kendi çapında bir küsersin falan. Ne olduk ya der
durursun.
Dedim mi, dedim bende. Hayır demeyi başaramadığımdan ve
bence insanların haddini bilmesi gerektiğini onlara belli edemediğimden,
hayatımdaki herkes bana karşı haddini aşmıştır. Bir kaçı hariç. Anlıyorum ki
insanlar hemen tanınmaz, tanısan da hemen teslim olamazsın. O yüzden kim nerede
durmalı bunu en başta belli etmek gerek. Hem kalbinde hissetmeli hem o şahsa
hissettirilmeli bu değerler.
İyi ki dert anlatmadım yani. Ramazan ayının da sonlarına
geldik. Nasıl geçti tabi ki anlamadık. Öylesine hızlı, öylesine yorucu. Bugün
güzel dostlarla güzel mekanda güzel bir iftar planladık. Biz öyle herkes gibi
nerede ne yiyip içtiğimizi paylaşmayız, sevmeyiz bu tavırları. Teknolojiden
uzak, birazcık eski kafalıyız iyiki de öyleyiz J
Oruçtan aldığımız feyiz ve irade gücü bize, ramazan ayının
bereketi evlerimize kar kalsın, eğer yaşarsak önümüzdeki 11 ay ramazanın
birleştirici gücünü aratmasın. Elveda ey şehr-i
sıyam…