6 Haziran 2014 Cuma

HAYATIN İÇİNDEN, TAM ORTASINDAN BİR YERLERDEN...

Yazı yazmak hakikaten bir tutku. Yazmayınca içinizde birikiyor bir şeyler. Ama vakit de gerekiyor bunlar için. Üniversitenin bitmesine, mezun bir işsiz olmama sayılı günler kaldı. Üzülmüyorum buna ama belirsizlik, üzerimde olumsuz bir etki bırakıyor. Bu son zamanlar pozitif olan enerjim tam tersine döndü, çekilmez bir insan oldum çıktım. Aslında senelerdir baba mesleğini yürütüyorum babamın iş yerinde. Kendileri konfeksiyon atölyesi çalıştırıyor. İki üç çalışan haricinde ev ahalisinin de emek verdiği küçük bir atölye. Uzun zamandır bayan takımı dikiyoruz. Türkiye'de bulunan mağaza, bize işleri keserek gönderiyor. Dikilip ütülenen ve paketlenen işler burada yurt dışına gönderiliyor. Hedef kitlemiz Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde yaşayan 40 yaş üstü hanımlar yani. Dolayısıyla büyük beden, oldukça süslü, transparan, boncuk yada çiçeklerle bezeli hiç hoş olmayan etek, bluz ve ceket dikiyoruz senelerdir. Nasıl çirkin olduklarını anlatabilmişimdir umarım. Fotoğraflarını paylaşmayı çok isterdim ama modeller işveren mağazaya ait olunca babamdan izin koparamadım. Bir gün gizlice çekip paylaşırım tabii :)  Demek istediğim İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesini bitirmek üzere olan bir iletişimci iken aynı zamanda tekstilde de deneyimli bir işçiyim. İşsiz sayılmam ama sevdiğim, kendi mesleğim olan işi yapmadığım sürece mutlu da olamayacağım.
Bu dünyada kendi işimden de önce yapmak istediğim ilk şey ise, İstanbul'dan kaçmak. Bu şehirde yaşadığım için dışarıdaki binalardan birinin duvarına kafamı vurmak istiyorum. Ben yapmasam da o duvarlar üstümüze yıkılacak bir gün zaten. İstanbul şiirlerde şarkılarda anlatıldığı kadar güzel, büyüleyici bir şehir evet. Fakat inanılmaz kalabalık ve herşey çok yorucu. Hem fiziksel hem ruhsal olarak insanı tüketen bir mega kent. Başımı alıp gitmek istediğim yer ise ilk önce az insan, çok huzur mantığında, yeşili bolca görebileceğim bir yer. Avlusunda oturup temiz havayı içime çekebileceğimiz, çay içip sohbet edeceğimiz geniş ve ferah bir ev. İnanılmaz basit bir hayalim var ama benim için bir o kadar da imkansız işte. Beni gözünün önünden ayırmak istemeyen, şehir hayatının gereği olarak okul iş gibi beklentiler içinde olan bir ailem var. Ve daha önemlisi gitmem için bir sebebim yok. Ama bahanem ve tercih hakkım olsaydı nerelerde yaşamak isterdim, bir kaç yer buldum. Belki gezip görmek nasip olur kim bilir, şöyle bir göz atalım :)




Benim ilk hayalim Ege'nin incisi İzmir'e yerleşmek ve orada yaşlanmak. Bunlar Alaçatı'ya ait fotoğraflar fakat ege evlerini biliriz. Sakinliği ve huzuru çağrıştırmıyor mu ?


 

Burası Batman. Her bölgede bir yer kestirmek lazım. Güneydoğu yemek kültürüyle de bana oldukça hitap eden bir bölge. Sanırım mizacım da yörenin insanına uygun. Manzara buradan harika görünüyor, hemen yarın taşınabilirim :)

İstanbul'a yakın. Hani ara sıra ailemi de görmem gerekirse diye listemde Boluyu'da bulunduruyorum :) Burası Göynük, evlerinin meşhur olduğunu öğrendim.
 Karadeniz'den bir yerde seçilmeli. Burası Kastamonu. Sanırım hem yeşil hem mavi oldukça çekici geldi bana. İstanbul'da su görmeden günümüz geçmiyor. Deniz havasına alıştık, bir gün gidersem deniz kokusunu özleyeceğim.



Şanlıurfa sokakları. Taş evler, dar sokaklar. Tarih kokan konaklar. Tarihi yerlere, antika eşyalara yani eskimiş olan herşeye çok değer veririm. Çöplerimi bile çantamda biriktiriyorum, o kadar :) O işin şakası, ama evde hatıra eşyalarımı sakladığım bir kutum var, değerli eşyalarımı hatta çöplerimi bile saklamışımdır içine. Böyle güzel sokaklar, samimi insanlar kalkıp Urfa'ya taşınmam için yeterli sebepler...