Hikayesini dinlediğinizde efsane
gibi gelen bir şehir olsun. Görenlerin aşık olduğu, görmeyenlerin benim gibi
merak ettiği güzel bir şehir. Son günlerde diziler sağ olsun, manzarasıyla
sıkça baş başa kaldığımız bir şehir orası : Halfeti.
Kartpostalı andıran; haliyle
gerçekliğinden şüphe edilecek kadar güzel bir manzara gözümüzün gördüğü.
İstanbul kalabalığından, gürültüsünde, karmaşasından sıkılanlar olarak yeşil
ile mavinin bir arada olduğu her yer bizim için cazip aslında. Lakin Halfeti’nin
aklımıza gelen Güneydoğu Anadolu illerinden farkı da bu. Ege’yi yada
Karadeniz’i andırıyor bu rengarenk haliyle.
Hikayesi ise bu kadar renkli
değil maalesef. 2000 yılında GAP Projesi kapsamında, Birecik Barajı’nın
açılmasıyla Halfeti’nin 5’te 1’i sular altında kalmış. Evler, bahçeler,
okullar, iş yerleri hep suyun altına gömülmüş; bu fotoğrafta yer alan Merkez
Camisi de…
Yaşadıkları yerleri kaybeden insanların bir kısmı Yeni Halfeti’de yapılan evlere taşınırken, bir kısmı şehirlere
göç ederek yada şehrin su üstünde kalan kısmına yerleşerek yaşamına devam
etmiş.
Bu güzel şehrin diğer önemli
özelliği ise uluslararası bir birlik tarafından “sakin şehir” olarak seçilmiş
olması. Küreselleşmeye karşın, şehirlerin tarihi dokusunu ve yerel
özelliklerini korumasını teşvik eden Cittaslow, dünyada bu özelliklerini
koruyan kentleri belirleyerek sertifikayla destekliyor. Amaç küresel bir köy
olan dünyamızda homojenliği engelleyerek tarihselliği ön plana çıkarmak.
Halfeti de Güneydoğu Anadolu Bölgesinde seçilen tek “Sakin Şehir” olarak bizi
daha da meraklandırıyor.
Siyah gülü de unutmamak gerek
tabii. Dünyada siyah gülün yetiştiği tek yer de Halfeti…Güller arasında siyahın olduğunu da öğrenince şaşırmadım değil.
Uzun yolculuklara fobisi olan
biri olarak umarım bir gün gezip görerek şahsi fikirlerimi de anlatabilirim…